Kızıl Kürdistan’a dair iki yeni telgraf gün yüzüne çıktı. Belgelerde, 1923-1930 yılları arasında Azerbaycan Kürtlerinin elde ettiği özerklik ve statüye yönelik Mustafa Kemal yönetiminin şüpheci yaklaşımları dikkat çekiyor. Telgraflar, Ankara’nın Kürtçe okulların açılmasına karşı çıktığını ve bu durumun Türkiye için bir "beka sorunu" olarak görüldüğünü gözler önüne seriyor.

Tarihçi Dr. İsmet Konak, Kızıl Kürdistan’a dair yaptığı araştırmalara iki yeni arşiv belgesini ekledi. Dr. Konak’ın ulaştığı bu belgeler, Kemalist yönetimin Azerbaycan’daki Kürtler tarafından elde edilen özerklikten duyduğu endişeyi ve Kürtlerin dilsel haklarına karşı tutumunu ortaya koyuyor. 1925 ve 1926 yıllarına ait bu telgraflar, Türkiye’nin dönemin uluslararası gelişmeleri karşısında izlediği politikaların derinliğini ve bölgeye olan ilgisini gösteriyor.

Yeni Belgelerde Neler Var?

Dr. Konak, elde ettiği iki yeni belgeyle ilgili şu yorumu yapıyor: “Bu belgelerle birlikte artık arşivlerdeki sır perdesi aralanıyor. Türkiye’nin, Azerbaycan’da yaşayan Kürtlere yönelik politikasının altında yatan endişe ve düşmanlık daha net bir şekilde görülüyor.” Konak’ın ulaştığı belgelerden ilki, 17 Kasım 1925 tarihli ve dönemin Dışişleri Bakanlığı tarafından Moskova Büyükelçiliği, Bakü ve Erivan konsolosluklarına gönderilen bir telgraf. Bu belge, 2023 yılına kadar gizli tutulmuş ve açılmasıyla birlikte Ankara’nın Sovyetler Birliği’ndeki Kürt gelişmeleri karşısında yaşadığı endişeleri gün yüzüne çıkarmış.

Telgraf, Ankara’nın Karabağ’da Sovyet yönetimi tarafından oluşturulan "Kürt Cumhuriyeti" iddialarına odaklanıyor. Hariciye Nezareti’ne göre, 45 Kürt köyüne statü verilmiş ve Ankara bu gelişmelere karşı son derece şüpheci ve düşmanca bir tutum takınmış. Belgede, Türk yönetiminin, sınırları dışında yaşayan Kürtlerin cumhuriyet ya da özerklik elde etme fikrine karşı "histerik" bir yaklaşım sergilediği gözleniyor.

Sovyet Kürtlerine Yaklaşım ve Kürtçe Eğitime Karşı Tavır

Ankara’nın temel endişelerinden biri de Kürtçe eğitim veren okulların açılma ihtimaliydi. Bu noktada, Dışişleri Bakanlığı’nın dikkat çektiği husus, Sovyetler’de yatılı Kürt okullarının açılmasının Türkiye’deki Kürtler üzerinde yaratabileceği etkiydi. Sovyet yönetimi, Kürtçe eğitim veren öğretmenler yetiştirirken, Ankara bu gelişmeleri bir "tehdit" olarak algılıyordu. Kürtçeye yönelik bu olumsuz tutum, Türkiye’deki yönetimin Kürt kimliğine ve diline karşı geliştirdiği uzun soluklu politikaların bir yansımasıydı.

Dr. Konak, bu durumu şu şekilde değerlendiriyor: “Türk ulus-devleti, Kürtçe eğitim meselesini adeta bir korku nesnesine dönüştürmüş. Kürtçenin yaygınlaşması, dönemin milliyetçi rejimi için büyük bir endişe kaynağı haline gelmişti. Aynı dönemde Kıbrıs’taki Türkler ya da Gagavuz Türkleri için kendi dillerinde eğitim ve özerklik hakları savunulurken, Kürtlerin bu tür hak taleplerine ise düşmanca bir tutum takınılmış.”

23 Ocak 1926 Telgrafı: Kızıl Kürdistan’ın Gerçek Statüsü

İkinci belge ise 23 Ocak 1926 tarihli ve Bakü Konsolosluğu’ndan gelen bir telgraf. Bu telgrafta, Karabağ’daki Kürt yerleşimlerine dair hukuki düzenlemelerin cumhuriyet statüsünde olmadığı, sadece "kaza" seviyesinde bir idari birim olduğu bilgisi aktarılıyor. Ayrıca, telgrafta Ankara’yı rahatlatan diğer bir bilgi de okullarda eğitim dilinin sadece Türkçe olduğu ve Kürtçeye yer verilmediği yönündeydi.

Alanya'daki Özel Öğrenci Yurdu'nda Cinsel Taciz ve Tecavüz Davası: 10 Çocuk Mağdur Alanya'daki Özel Öğrenci Yurdu'nda Cinsel Taciz ve Tecavüz Davası: 10 Çocuk Mağdur

Bu belgeler, Sovyetler Birliği’nin o dönemdeki "korenizatsiya" yani yerlileştirme politikasının bir parçası olarak Kürtlere yönelik bazı haklar tanıdığını, ancak Türkçe dayatmasının bu sosyalist ilkelere aykırı bir tutum olduğunu da gösteriyor. Sovyet yönetimi, Kürtlerin kültürel haklarına yer yer izin verse de, Bakü yönetiminin milliyetçi eğilimleri nedeniyle Türkçe eğitim politikasını dayattığı anlaşılıyor.

Kürtçe Talebinin Ret Edilmesi

Tarihçi Dr. İsmet Konak, aynı zamanda Kızıl Kürdistan’da 1924 yılında Kürtçe bir alfabe hazırlanarak, Azerbaycan Eğitim Komiserliği’ne sunulan bir önerinin de kabul edilmediğini belirtiyor. Kızıl Kürdistan Milli Eğitim Birimi’nden Museyib İlyasov’un öncülük ettiği bu girişim, Kürtçe eğitim veren okulların açılmasını amaçlıyordu. Ancak bu talep, Sovyet yönetiminden karşılık bulmadı. Bu da, Sovyetlerin Kürt kimliği konusundaki ikircikli tutumunu gözler önüne seriyor.

Kızıl Kürdistan ve Türkleştirme Politikası

Son olarak, 1929 yılında bölgeyi ziyaret eden Doğu Bilimci Prof. Dr. V. A. Gurko-Kryajin, bölgede Sovyetler tarafından kasıtlı bir Türkleştirme politikası uygulandığını belirtmektedir. Her ne kadar Sovyetler sosyalist bir ideolojiyle ulusal hakları savunuyor görünse de, pratikte milliyetçi eğilimlerin ağır bastığı bir politika izleniyordu.

Bu belgeler ve yorumlar, Kızıl Kürdistan’ın tarihi ve Sovyet-Türkiye ilişkileri açısından önemli bir döneme ışık tutuyor. Dr. Konak’ın elde ettiği bu yeni telgraflar, Kürt kimliğine yönelik baskıların ve Kürtçe eğitime olan direncin sadece Türkiye’de değil, Sovyetler Birliği’nde de karmaşık bir sürecin parçası olduğunu gösteriyor.

Arşiv Belgelerinin Orijinal Metni

Hariciye Nezareti  
Moskova Büyükelçiliği'ne  
Bakü Şehbenderliği'ne  
Erivan Şehbenderliği'ne  

(Mahremdir)  
17.11.1925 - 23.01.1926

Editör: İdris YILMAZ